Haftanın seçkisinde üç yazıdan ikisi Kafkaslardaki gelişmelerle ilgili. İzvestiya, İran’ın durumu ve yaklaşımı üzerine ayrıntılı bir makale yayınlamış; özet bir çevirisi okurun özel ilgisini hak ediyor. Nezavisimaya Gazeta ise olası barış görüşmelerinin geleceğini ve Rusya’nın bölgedeki durumunu ele alıyor. Paşinyan’ın 23 Şubat’ta Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne Ermenistan’ın üyeliğini dondurduklarını açıklaması, bu bağlamda özel bir önem taşıyor.
‘İran’ın güney Kafkaslara yaklaşımında değişiklikler’
İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi, şubat ortasında Tahran’da Ermenistan Başbakan Yardımcısı Mger Grigoryan ile görüştü. Tarafların görüşmeye dair basın açıklamalarının epey farklı oluşu dikkat çekiciydi. Erivan iktisadi meselelere vurgu yapmıştı; hükümetin internet sitesine göre Grigoryan ziyaret sırasında sınıra bitişik bir yol ve yüksek voltajlı elektrik nakil hatlarının inşasını, ayrıca elektrik karşılığında gaz programını görüşmüştü. İran devlet başkanının basın müşavirliğine göre ise Reisi güvenlik durumunu ayrıntılarıyla ele almıştı. Ermenistan ve Azerbaycan’ın görüşmelerini memnuniyetle karşılarken Tahran’ın “kırmızı çizgisini” de kesin bir şekilde çizmişti. İran lideri şöyle demişti: “Yabancıların bölgede problemlerin çözümünde yardım bahanesiyle bulunmasını kabul etmiyoruz. Bunların varlığının endişeleri gidereceğini düşünmediğimiz gibi bölge halkları ve hükümetleri için daha büyük bir problem olacaktır.”
Ermenistan’da yayınlanan Graparak gazetesi ise başka ayrıntılar da yayınlamış. Gazeteye göre Grigoryan’ın ziyareti gergin bir atmosferde geçti; “Tahran hükümeti Grigoryan’ın başına bir kova soğuk su döktü.” Haberde şöyle de deniyor: “Kaynaklarımızdan öğrendiğimize göre Reisi alabildiğine açık konuştu. Ermenistan Rusya’nın askeri varlığını çıkarmak ve onun yerine kolektif Batının kuvvetlerini getirmek istiyorsa İran’ın bunu kabul etmeyeceğini söyledi. Reisi’ye göre, Erivan güvenliğinden endişe ediyorsa eğer, İran Sionik’e [sınır bölgesi] kendi askeri üssünü yerleştirebilir.”
Ermenistan-İran-Azerbaycan üçgeninde güç ilişkisi büyük ölçüde değişti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve birinci Karabağ savaşından sonra İran, Ermenistan’la diplomatik ilişkileri kesen Türkiye ve Pakistan’a katılmadı. Tahran Ermenistan’la sınır bölgesini de bloke etmedi; Ermenistan bu sayede savaş sonrası zorlu yılları atlattı.
İran’ın Azerbaycan’la ilişkileri ise epey karmaşıktı. İran’da da 25 milyon etnik Azerbaycanlı yaşıyor. Tahran Bakü’nün bunlar arasında ayrılıkçı ve seküler eğilimleri kışkırtacağından endişeleniyordu. İran komşusunun İsrail ile sıkı ilişkilerinden de endişeliydi. Milenyumun başından beri Bakü Yahudi devletine petrol ve petrol ürünleri veriyor, karşılığında elektronik ve silah alıyordu.
Kafkaslarda 2020 güzünde yeni bir ortam doğdu: Ermenistan ikinci Karabağ savaşını kaybetti. Bu, Azerbaycan-Türkiye hattının önemli ölçüde güçlenmesine yol açtı. Bakü ve Ankara, Zangezur koridorunun kurulması üzerine konuşmaya başladılar. … Projenin gerçekleşmesi durumunda İran Ermenistan’dan ayrılmış olur, bu da Karadeniz transitine ve Avrasya Ekonomik Birliği pazarlarına erişimin kaybedilmesi anlamına gelir.
Bu şartlarda İran ve Azerbaycan ilişkileri büyük bir kriz geçirdi. … İran ve Ermenistan arasındaki ilişkiler ise düzeldi. Karşılıklı üst düzey ziyaretler yapıldı. İran, Sionik’te konsolosluk açtı, taraflar Ermenistan’ın da Tebriz’de temsilcilik açmasında mutabık kaldılar. … Geçtiğimiz yıl sonunda ise Azerbaycan Karabağ bölgesini tamamen kendi kontrolüne aldı. İran böylece yaklaşımını gözden geçirdi. Tahran, Karabağ’ın yeniden imarı için komşusuna yardım etmeye hazır olduğunu vurguladı. Azerbaycan devlet başkanı müsteşarı Hikmet Hacıyev de İran’dan “olumlu sinyaller” aldıklarını söyledi. Dahası İran ve Azerbaycan iktisadi meselelerde de temas noktaları buldular. …
Tahran, Erivan’ın Batı ülkeleriyle yakınlaşması konusunda rahatsızlığını gizlemiyor. Bu bağlamda İran için en çok rahatsızlık veren, geçen eylül ayında Ermenistan-ABD askeri tatbikatı oldu. Ermenistan bundan başka AB gözlem misyonunu da kabul etti ve Fransa’yla aktif bir askeri-teknolojik işbirliğine hız verdi. …
İbrahim Reisi ocak ayında Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile telefon görüşmesinde bölgenin, bölge dışı güçlerin rekabet alanı haline gelmemesi gerektiğini vurguladı. Azerbaycan’la ilişkiler de gelişmeye devam ediyor. Geçen yılın sonunda Bakü ve Tahran’ın Hazar Denizi’nde ortak askeri tatbikat yapma niyetinde oldukları ortaya çıktı. … (İ. Karmazin / İzvestiya, 22 Şubat)
‘Güney Kafkaslarda barış görüşmeleri ve Rusya’
NATO genel sekreterinin Kafkaslar ve Orta Asya özel temsilcisi Javier Colomina, ittifakın Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin normalleşmesini kararlılıkla desteklediğini söyledi. Açıklamaya, Paşinyan ile Aliyev arasında Münih Güvenlik Konferansı’nda yapılan görüşmeler vesile oldu. İkili bundan önce de 2023 temmuzunda görüşmüş, ama bunun arkasından Azerbaycanlı yetkililer kendilerine yönelik önyargılar olduğunu söyleyerek davetleri reddetmeye başlamışlardı.
Bakü ve Erivan arasında arabulucu rollünü Almanya şansöliyesi Scholz oynadı. Scholz’a göre Erivan ve Bakü aralarındaki tartışmalı meseleleri kuvvet kullanmadan çözmeye söz verdiler. Scholz tarafları mümkün olduğunca kısa zamanda bir barış imzalamaya da çağırdı. Taraflar da bu konuda görüşmelere devam etmek için dışişleri bakanları buluşması örgütlemekte anlaştılar.
Ermenistan ve Azerbaycan liderleri şansöliyeden başka ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile de başbaşa bir görüşme yaptılar. Aliyev, Blinken’e, güney Kafkasya’da barışın fiilen tesis edildiğini, bunun güçlendirilmesinin ise Bakü ve Washington arasındaki ilişkilere etki etmemesi gereken bölgesel bir mesele olduğunu söyledi. Paşinyan ise tersine, Blinken ile Azerbaycan sınırında artan gerginliği görüştü. …
Blinken, Paşinyan ile görüşmeyi yapıcı diye tanımladı. Aliyev’e de… işbirliğini geliştirmeye hazır olduklarını söyledi.
Azerbaycanlı siyaset bilimci Algar Velizade’ye göre, “Barış gerçekten de fiilen mevcut. Ne yazık ki kimi zaman muhtelif olaylar bunu gölgeliyor ama en genelde durum istikrarlı.” Velizade şöyle devam ediyor:
“Barış anlaşması durumu uzun vadede tespit etmek için Bakü’ye gerekli. Ancak ben olsam görüşme sürecinin ‘reanimasyonuna’ başlandığını söylemezdim. Birincisi, şu ana kadar sadece devlet başkanları bazı fırsatlardan yararlanarak buluştular. İkincisi, bu olmadan da sakin tartışmalar yapılıyor. Mesela taraflar barış anlaşması tekliflerini birbirlerine sunuyorlar.”
Velizade, tarafların 2023’teki biçimiyle görüşmelere dönmeyebileceklerini düşünüyor. Siyaset bilimciye göre uluslararası arabuluculara da gerek yok, çünkü Ermenistan-Azerbaycan tartışmasının merkez üssü bölgesel bir seviyeye kayıyor.
Ermeni siyaset bilimci Tigran Koçaryan da şöyle diyor:
“Aliyev, Batı ülkelerinin Ermenistan’a Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan’ın parçası olarak tanımayı önerdiklerini biliyordu, bu yüzden istekle onların görüşme formatlarına katıldı. İstediğini alır almaz da görüşmeleri hemen durdurdu. Birincisi, Batı ona artık başka bir şey sunamaz. İkincisi, NATO ülkelerinin arabuluculuğu Bakü ile Moskova arasındaki ilişkilere zarar verebilir.
Bununla birlikte Kafkas cumhuriyetlerinin başkanları Batı ülkelerinin desteğini kazanmak için konferansı da kullanmaya çalıştılar. Mesela Aliyev, Zelenskiy ile görüştü; üstelik görüşmeler İngilizce yapıldı. Paşinyan da NATO eski genel sekreteri Rasmussen ile “bölgesel gelişmeleri ve güvenlik tehditlerini” görüştü.
Siyaset bilimci Aleksey Makarkin’e göre Paşinyan ve Aliyev’in konferanstaki davranışı Rusya’nın güney Kafkasya’daki otoritesinin zayıfladığından bahsetmek için sebep vermiyor. Bununla birlikte Moskova’nın bu bağlamda öteden beri belli problemleri var, zira Türkiye bölgedeki nüfuzunu artırıyor. Makarkin şöyle diyor:
“Bu özellikle de kendinden menkul Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin tasfiyesine yol açtı, bu yüzden Ermenistan Rusya’dan uzaklaşmaya ve Fransa’ya yakınlaşmaya başladı. Buna karşılık Azerbaycan da NATO üyesi ve dolayısıyla ABD ve Fransa’nın müttefiki bulunan Türkiye’nin ortağı. Eğer barışgücü Karabağ’dan çıkar ve eğer Erivan ve Bakü Batıda bir yerde barış anlaşması imzalarsa Rusya’nın güney Kafkaslardaki pozisyonu ileride zayıflayabilir.” (A. Avakov / Nezavisimaya gazete, 18 Şubat)
‘Rosatom yatırımları devam ediyor’
Rosatom Genel Müdürü Aleksey Lihaçev, mevcut şartlara rağmen devlet korporasyonunun programının değişmediğini, tek istisnanın Finlandiya’nın Hanhikivi nükleer santral projesinden vazgeçmesi olduğunu söyledi. Lihaçev’e göre… yeni ortaklar arasında Suudi Arabistan, Kazakistan, Özbekistan, Ermenistan ve başka ülkeler var.
Lihaçev, dünyanın farklı bölgelerinde atom enerjisi gelişme noktalarının ortaya çıktığını, bunun da işbirliği için yeni perspektifler açtığını belirtti. Bu tür işbirliği örneklerinden biri Macaristan’daki Paksi-2 nükleer enerji santrali inşaatı. Macaristan yetkililerine göre santral sınai ve iktisadi kalkınmaya katkıda bulunuyor ve enerji bağımsızlığı sağlıyor.
Mısır’da da ilk nükleer santral olan El Dabaa’nın faaliyete geçmesinin ardından turistik potansiyelde artış, ayrıca bilim, teknoloji ve eğitimde gelişme bekleniyor. Türkiye ve Hindistan’da da zorlu küresel duruma rağmen nükleer istasyonların inşaatı projesi devam ediyor.
Lihaçev her projenin kendine has olduğunu ve özgül bir yaklaşım gerektirdiğini, kültür, iklim ve mekân şartlarını dikkate aldıklarını vurguladı. Bununla birlikte bütün projelerin ortak yanı, sipariş veren ülkelerin yüksek ilgisi. Lihaçev bu projelerin başarıyla tamamlanacağından emin olduğunu ifade etti. (A. Şlyapnikov / Moskovskiy Komsomolets, 19 Şubat)